Ana sayfa » Toni Erdmann: Kapitalizm Trolü
Analiz

Toni Erdmann: Kapitalizm Trolü

Toni Erdmann
  • 2 sene önce
  • 4Dakika
  • 1026Sözcük
  • 66Görüntülenme

Maren Ade ve Toni Erdmann

Maren Ade, Alman sinemasının son yıllarda yetiştirdiği önemli yönetmenlerden biri. 2009 yılında çektiği 2.uzun metrajlı filmi ‘Alle Anderen’ ile adından söz ettirmeyi başarmıştı. 2016 yapımı Toni Erdmann ise yönetmenin 3.uzun metrajlı filmi. Dünya Prömiyerini 69.Cannes Film Festivali’nde yapan film, eleştirmenleri her zamanki gibi ikiye değil, birkaç gruba böldü; ya oldukça bayıldılar, ya etkileyici ama gereksiz uzunlukta (2saat 42 dakika) buldular, ya da sıkıcı ve zor katlanılır bir film olduğunu söylediler, bunun yanında filmin ortasında salondan çıkanlar da oldu. Yine de ortalama olarak o yılki Cannes Film Festivali’nin en çok beğenilen filmleri arasına girdi ve birçok eleştirmenden geçer not aldı.

Maren Ade, filmin senaryosunu yazarken, Amerikalı komedyen-performans sanatçısı Andy Kaufman’dan ilham aldığını ve onu da tıpkı filmin karakteri Winfried (Peter Simonischek) gibi kendine Tony Clifton adında ikinci bir kişilik yaratmış olmasından oldukça etkilendiğini söylemiş.

Filmin ana karakteri emekli piyano hocası Winfried, 60lı yaşlarının ortalarında, eşinden boşanmış, yaşlı köpeği ile yaşayan bir adamdır. Günlerini, özel dersler vererek, huzurevlerinde gösteriler düzenleyerek ve çoğunlukla etrafına muzipçe şakalar yaparak, sevimli anarşist ruhunu kaybetmeden geçiriyor. Kızı Ines (Sandra Hüller) ise, değil şaka en ufak bir espriyi bile kaldıramayan, Bükreş’te çok uluslu firmada üst düzey bir yönetici. Kızının mutsuz bir hayatı olduğunu düşünen Winfried, yaşlı köpeğinin de ölmesi üzerine, hem kendi mutsuzluğunu biraz dindirmek, hem de Ines’in hayatına renk katmak adına Bükreş’e doğru yol alıyor.

Winfried, Bükreş’e gidince Ines tarafından çok da hoş karşılanmaz, hatta onun varlığından rahatsız olduğunu çeşitli hareketlerle de göstermekten çekinmez. Winfried, kızına tüm sevgisini sundukça, gülümsememeyi, hissetmemeyi ilke edinmiş kızı daha da hırçınlaşır. Babasının toplum içindeki davranışlarından sürekli utanan Ines, kendi hayatının her yerinde büründüğü maskesini, onun yanında da asla çıkarmaz. Bu görüşmenin, ilişkilerini daha da başarısız hale getirmesine rağmen Winfried, kızının duvarlarını indirmekte kararlıdır ve karşısına bu sefer ‘Toni Erdmann’ olarak çıkar. Peruğu, takma dişleri ve eskimiş espri anlayışıyla, karikatür gibi filmin içine girer. Bunun yanında, etrafında günümüz dünyasının çokça yaptığı bir şeyi görür, herkes ‘MIŞ’ gibi yapmaktadır. Aslında Winfried, ‘Toni Erdmann’ ile sadece kızı için değil, bu gördüğü duruma karşı da gözle görülür protest bir eylem yapmaya başlar, bir nevi kapitalizmi troller.

Toni Erdmann

Toni Erdmann ve Mutsuzluğu Gösterecek Ayna…

‘Toni Erdmann’, Ines’in sadece işten oluşan yaşamına girerek, varlığını, kariyerini, ilişkilerini sorgulatarak, adeta mutsuzluğunu gösterecek bir ayna olmaya çalışır. Bu yarattığı karakterle, kızını adım adım izler, hayatının her alanına dahil olur; onun patronunun danışmanından, Alman Büyükelçisine, yoga hocasına, yaşam koçuna kadar bir çok kimliğe bürünür.

Baba-kız ilişkisinin arkasından, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumunu, süregelen yoksulluk ve sömürüyü de göstermekten geri durmuyor Maren Ade. Filmin bir sahnesinde Ines, babasına o an içinde bulundukları yer hakkında ‘Avrupa’nın en büyük AVM’si ama kimsenin gelip alışveriş yapacak parası yok.’ demesi bunun ufak örneklerinden biri. Yönetmen, ülkenin durumunun yanında, Ines’in işi üzerinden de, iş dünyasının kendi siyasetini, sömürüsünü inceliklerle sunmayı ihmal etmiyor.

Winfried’in, kızının duvarlarını yıkma, onu özgürleştirme umudu, bir nevi kendi içinde bulunduğu yıkımdan kurtulabilmenin de yoludur. ‘Toni Erdmann’ın hem karakter hem de film olarak, mutsuzluğa, tutsaklığa ağlamaktansa, absürtlükle, gülmeyle, neşeyle yaşamın yeniden biçimlenebileceğini göstermesi, en büyük artısı. Bu anlamda film, ukalalık etmeden, didaktik olmadan güldürü yoluyla, gerçek hayat dersleri veriyor.

‘Toni Erdmann’ herkesin ihtiyaç duyduğu bir kaçış figürü aslında. Bundan dolayı, filmin sonunda giydiği ‘Babugeri’ (Bulgar geleneklerinde ‘Kukeri Festivali’nde – kötü ruhları kovma festivali – giyilen kostümün adı) kostümü, hem metafor olarak, hem de gerçek anlamda, özümüz dışındaki her şeyden arınmamız, çırılçıplak kalmamız olarak okunabilir ki bu Ines’in verdiği partideki haliyle de oldukça örtüşüyor.

Toni Erdmann

Toni Erdmann ve Titiz Çalışmanın Ürünü…

Maren Ade, senaryosunu 2 yılda yazdığı, çok yönlü bir araştırma sürecinin ardından, filmi ufak detaylarına kadar minik minik işlemiş ve bu titiz çalışmasının karşılığını filmin her karesinde almayı başarmış. Süresi uzun olmasına rağmen, verdiği his öyle değil ve fazla gelen hiçbir karesi yok.

Sandra Hüller, Ines’in kontrol delisi karakterini, kapitalist sistemin içinde ayakta kalmaya çalışırken, fiziksel ve ruhsal çabasını son derece etkileyici ve başarılı yansıtıyor. Avusturyalı Peter Simonischek ise, Winfried/Toni karekterlerini oldukça doğal bir şekilde seyirciye sunuyor.

Kurumsal hayatın çıkmazlarını, kapitalist düzenin getirdikleri veya götürdüklerini sistem üzerinden değil de, kişisel bir perspektiften ele alan ve bunu çokta alışkın olunmayan bir baba-kız ilişkisi üzerinden yapan ‘Toni Erdmann’, 2016 yılının en iyi filmleri arasında yer alıyor.

Arzucevikalp.net adına katkıda bulunan Gözde Dikmen

Yönetici

Yönetici hesabıdır.

Yorum Bırak

Yorum yapmak için tıkla

Sponsorlu Bağlantılar